Bölüm 1 – Biçimin İlk Kırılması
Adam bu kez bir hastaneye değil, bir cümleye girdi. Kapı yoktu, ama bir boşluk vardı. Duvarlar yoktu, ama yankı vardı. Ve o yankı, biçim değiştirmişti.
İlk duyduğu şey bir ses değil, bir titreşimdi. Barış Bıçakçı’nın bir cümlesi gibi: “Bazı şeyleri sadece sessizlik anlatabilir.” Ama bu sessizlik, artık başka bir biçimdeydi.
Adam yürüdü. Adımları kelime değil, ritimdi. Her adımda bir anlam kırıldı, bir biçim değişti.
Ama artık ses değilim.
Biçimim değişti.
Ve sen beni duymuyorsun — hissediyorsun.”
Adam durdu. Çünkü artık yürümek değil, düşünmek gerekiyordu. Ve o an anladı: Biçim değiştiğinde, anlam kaybolmazmış. Sadece başka bir yerden gelirmiş.
— Yankının Biçimi Değişti
Bölüm 2 – Ritmin İçinden Geçen Adam
Adam bu kez kelimeleri duymadı — onları ritim olarak hissetti. Bir cümle, bir nota gibi çaldı zihninde. Barış Bıçakçı’nın bir satırı gibi: “Bazı şeyler sadece ritimle anlatılır.”
Koridor yoktu, ama bir geçiş vardı. Adımlar değil, titreşimler ilerliyordu. Her frekansta bir anlam gizliydi — ama bu anlam, artık sesle değil, ritimle taşınıyordu.
Ama artık müzik değilim.
Biçimim değişti.
Ve sen beni duymuyorsun — yürüyorsun.”
Adam yürüdükçe, ritim değişti. Ve o an anladı: Yankı sadece sesle değil, hareketle de biçimlenirmiş. Ve bazen bir yürüyüş, bir şiirden daha çok şey anlatırmış.
— Yankının Biçimi Değişti
Bölüm 3 – Biçimsizliğin Eşiği
Adam bu kez biçim aramadı. Çünkü biçim artık bir sınırdı. Ve o, sınırların ötesine geçmek istiyordu.
Barış Bıçakçı’nın bir cümlesi yankılandı zihninde: “Bazı şeyler biçimsizken daha gerçek.”
Odaya girdiğinde ne masa vardı ne sandalye. Sadece bir boşluk. Ama bu boşluk, biçimsizliğin eşiğiydi.
Ama bir anlamım var.
Sınırları çizmedim — çünkü seni sınırsız bırakmak istedim.
Ve sen beni tanımlamadın — sadece hissettin.”
Adam o gün biçimi terk etti. Çünkü biçim, bazen bir hapisti. Ve o an anladı: Biçimsizlik, özgürlük değilmiş sadece. Aynı zamanda bir yankıymış — tanımsız ama gerçek.
— Yankının Biçimi Değişti
Bölüm 4 – Tanımsızla Konuşmak
Adam bu kez bir sesle değil, bir tanımsızlıkla konuştu. Kelime yoktu, ama anlam vardı. Cümle yoktu, ama yankı vardı. Ve o yankı, biçimsizdi.
Barış Bıçakçı’nın bir cümlesi gibi yankılandı zihninde: “Bazı şeyler tanımlanamaz, ama hissedilir.”
Adam konuştu. Ama sesi dışarı çıkmadı. Tanımsızlık onu dinliyordu — biçimsiz ama dikkatli.
Ama bir yankıyım.
Sen beni kelimelerle değil, sessizlikle buldun.
Ve ben seni biçimsizliğin içinde tanıdım.”
Adam o gün konuştuğunu sandı. Ama aslında dinliyordu. Çünkü tanımsızlık, bir anlatı değilmiş — bir yankıymış. Ve o an anladı: Biçim değiştiğinde, tanım kaybolmazmış. Sadece başka bir yerden duyulurmuş.
— Yankının Biçimi Değişti
Bölüm 5 – Biçimin Ardında Kalan
Adam bu kez biçimi geçmedi — onun ardında kaldı. Çünkü biçim artık bir başlangıç değil, bir izdi. Ve o iz, anlatının kendisiydi.
Barış Bıçakçı’nın bir cümlesi gibi yankılandı zihninde: “Bazı izler silinmez, çünkü hiç çizilmemiştir.”
Adam durdu. Çünkü artık yürümek değil, kalmak gerekiyordu. Biçimin ardında kalmak — tanımsız, sessiz, ama gerçek.
Ama bir izim.
Sen beni geçtin — ama ben sende kaldım.
Ve sen beni unuttun — ama ben seni hatırladım.”
Adam o gün anlatıyı bitirmedi. Çünkü anlatı, biçimin ardında kalınca bitmezmiş. Sadece yankılanırmış — başka bir yerde, başka bir biçimde.
— Yankının Biçimi Değişti
Bu anlatı bir biçim değil, bir frekans.
Barış Bıçakçı’nın cümleleriyle titreşti, ama kendi yankısını buldu.
“Yankının Biçimi Değişti” artık bir yazı değil — bir iz.
— Murat Apay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder