İkinci Yeni’ye Giden Arka Kapı

Gerçeküstücülük, aklın hizasına dizilmeyen kelimelerin ortak rüyasıdır. André Breton’un sesiyle ses bulan bu akım, bilinçdışının suskunluğunu söze çevirir. Gerçeğin içinden değil, üstünden yürür. Çünkü bazen gerçek, hakikate en uzak olan şeydir.

Türk edebiyatında bu yankı, İkinci Yeni ile derinleşir. Şiir artık anlatmaz, sezdirir. Anlam arayışından değil, anlamla yüzleşmeden doğar. Kelimeler günlük kullanımın elinden alınır, imgenin göğsüne yaslanır. Şair anlatmaz; kelimelerle kendini unutur ve okuru hatırlatır.

İkinci Yeni’ye giden yol, bir arka kapıdan geçer. Bu kapı, mantığın sustuğu, kuralların çözüldüğü, anlamın kendi gölgesine battığı bir yerdir. Süreya’nın ironisi, Ayhan’ın sokak dili, Uyar’ın suskun ritmi hep bu arka kapının izlerini taşır.

Şiir burada sözcükten değil sessizlikten doğar. Biçim bozulur; ama duygu kristalleşir. Okur, dizelerin arasında kendini değil; kendine tutulmuş bir aynayı görür. Çünkü bazı şiirler anlatmaz, bakar.

"Şiir, sözcüğün değil, sessizliğin yakasına yapıştığı yerdir."
— Murat Apay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder