
Bir Yaprağın Son Dansı
Bir sabah uyanırsın ve fark edersin: zamanın sesi değişmiş. Eskiden gürültüydü, şimdi fısıltı. Eskiden yarıştı, şimdi yürüyüş. Olgunluk, bu sessiz dönüşümün adıdır.
Artık kelimeler değil, aralarındaki boşluk konuşur. Bir cümledeki duraksama, bir bakıştaki çekilme, bir suskunluktaki kabulleniş… Hepsi birer işaret. Olgunluk, bu işaretleri okuyabilmektir.
Bir zamanlar gökyüzüne bakarken bulutları sayardın. Şimdi rüzgârın yönünü hissediyorsun. Bir zamanlar aynada kendini arardın. Şimdi aynaya gerek kalmadan kendini tanıyorsun.
Olgunluk, başkalarının gürültüsüne değil, kendi iç sesine kulak vermektir. Bir toplantıda konuşmamak, bir tartışmada haklı çıkmamak, bir başarıyı duyurmamak… Bunlar artık eksiklik değil, bilgeliktir.
Bir gün, bir ağacın gölgesinde otururken fark edersin: gölge, ışığın eksikliği değil, varlığının izidir. Olgunluk da budur. Eksilmek değil, iz bırakmaktır.
Olgunluk: İçsel Dönüşüm Olgunluk, dış dünyaya değil, iç dünyaya dönmektir. Artık başkalarının ne düşündüğü değil, senin ne hissettiğin önemlidir. Onay beklemek yerine, kendi değerini bilmek; kalabalıkta kaybolmak yerine, kendi sesini duymaktır.
Bir zamanlar başarıyı alkışlarla ölçerdin. Şimdi sessizce taşımayı öğreniyorsun. Bir zamanlar hatalardan kaçardın. Şimdi onları sahipleniyor, dönüştürüyorsun. Çünkü olgunluk, kusursuzluk değil; kusurların içindeki ışığı görebilmektir.
Artık zamanın kıymetini biliyorsun. Her an bir şekerleme gibi: az, ama değerli. Her kelime, her dokunuş, her suskunluk bir iz bırakıyor. Ve sen, bu izleri bilinçle seçiyorsun.
Olgunluk, kendini tanımaktır. Ama bu tanıma, bir tanım değil; bir yolculuktur. Her gün biraz daha sadeleşmek, biraz daha derinleşmek, biraz daha kendin olmaktır. Bu yolculukta, sessizlik en büyük rehberindir.
Olgunluk: İlişkilerde Derinlik Olgunluk, ilişkilerde de kendini gösterir. Artık sevgi, sahiplenmek değil; eşlik etmektir. “Seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var” değil, “sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum” denir. Aşk, bir bağ değil, bir alan olur. Ve olgun insan, bu alanı koruyabilen kişidir.
Artık tartışmalarda haklı çıkmak değil, anlamak önemlidir. Sessiz kalmak, geri çekilmek, dinlemek… Bunlar zayıflık değil, bilgeliktir. Çünkü olgunluk, sadece kendini değil, başkasını da taşımaktır.
Birlikte susabilmek, birlikte düşünebilmek, birlikte büyüyebilmek… Olgun ilişkiler, bu üç sessiz eylemle kurulur. Ve bu eylemler, zamanın en kıymetli armağanlarıdır.
Sonunda anlarsın: Olgunluk, bir varış değil, bir eşliktir. Kendine, başkalarına, zamana… Ve bu eşlik, sessizce ama derin izler bırakır.
Olgunluğun Evrensel Dili Olgunluk, bir dil gibi konuşur. Ama bu dilin kelimeleri yoktur. Rüzgârla savrulan bir yaprak, gölgede bekleyen bir taş, sabahın ilk ışığında sessizce açan bir çiçek… Hepsi bu dilin harfleridir.
Bir insanın gözlerinde zamanın izini görürsün. Konuşmasa da anlatır. Gülmese de dokunur. Çünkü olgunluk, görünenden çok hissedilendir. Ve bu hissediş, evrensel bir yankı taşır.
Artık bilirsin: her şey geçicidir. Ama bazı izler kalıcıdır. Bir söz değil, bir duruş. Bir tepki değil, bir sabır. Bir başarı değil, bir tevazu. Olgunluk, bu izleri bırakma sanatıdır.
Hayatın en büyük olayları, en sessiz saatlerde gerçekleşir. Bir karar, bir kabulleniş, bir vazgeçiş… Bunlar gürültüsüzdür. Ama etkileri derindir. Olgunluk, bu derinliğe ulaşabilmektir.
Sonunda anlarsın: olgunluk, yaşla değil, izle ölçülür. Ve sen, bu izleri bilinçle seçtiğinde, zamanın en kıymetli hâline ulaşmış olursun.
Bu yazı, bir kapanış değil. Bir başlangıç. Çünkü olgunluk, her gün yeniden doğan bir sessizliktir. Ve bu sessizlik, seninle konuşur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder