Hikâye 1 — O Gün Satış, O Gece Aksaray’a
O gün mağazaya öğleden sonra gelmiştim. En yoğun dönemlerimdi. Apple mağazasında müdür olarak çalışıyordum. Her akşam birlikte takıldığım çocukluk arkadaşım öğlen vakti aramıştı. Garipti. Normalde öğlen aramazdı. İçime bir kurt düştü: “Kesin bir şey oldu.”
O sırada bir müşteriyle ilgileniyordum. Telefona bakmak istemedim ama arayanın kim olduğuna göz ucuyla baktım, sonra sessize aldım. Müşteri Apple bilgisayar almak istiyordu ama fiyatı yüksek buluyordu. Neden bu kadar pahalı olduğunu anlamak istiyordu. Bu açıklamayı yapmak benim görevimdi. Personele bırakmak istemedim.
Apple bilgisayarlar pahalıydı çünkü uzun ömürlüydü. Virüs geçirmezdi. Sistemle gelen programlar yaratıcılığı desteklerdi. Müşteri zaten kararını vermişti, sadece ikna edilmek istiyordu. Bütçesini aşıyordu ama sürekli “Ne yapabiliriz?” diye soruyordu. Dolar kuru nedeniyle fiyatın sabit olduğunu anlattım. “Bir düşüneyim,” dedi ve uzaklaştı.
Telefonuma tekrar baktım: 7 cevapsız çağrı. Hemen geri aradım. “Ne oldu lan?” dedim. Serkan’dı. “Altan altılıyı tutturmuş, güzel para almış. Bu akşam içiyoruz, seni de alacağız,” dedi. Normalde her akşam demlenirdik ama bu öğlen araması, gecenin “özel” geçeceğini gösteriyordu.
Telefonu kapattım. Az önceki müşteri mağazaya soluk soluğa geri döndü. “Siz ne yapıyorsunuz?” diye bağırdı. Şaşırdım. “Sakin olun, ne oldu?” dedim. “Gel, sana bir şey göstereceğim,” dedi. Mağazadan çıktık. 50 metre ilerideki büyük teknoloji mağazasına götürdü beni. Aynı bilgisayar orada daha ucuzdu.
Hemen merkezi aradım. Etiket fotoğraflarını çektim, gönderdim. Cevap netti: “Onlar toptan alıyor, fiyat farkı oradan.” Müşteriye açıkladım. “Ama siz Apple mağazasısınız,” dedi. “Aynı fiyata sizden almak istiyorum.”
O an aklıma geldi: “Öğrencilere indirim yapıyoruz. Öğrenci kimliği getirirseniz şu kadar indirim yapabilirim.” Hesapladım, neredeyse aynı fiyata denk geliyordu. “Ama öğrenci değilim, kimlik de bulamam,” dedi. “Fatura lazım mı?” dedim. “Hayır,” dedi.
Diğer mağaza müdürünü aradım. “Fatura öğrenci adına kesilecek, kimlik fotokopisini zımbala,” dedi. Müşteriye anlattım. Kabul etti. Öğrenci kimliği buldum, faturayı kestim. Bilgisayarı sattım.
Derken müşteri program da istedi. “Diğer mağaza yüklüyor,” dedi. İçimden “Lanet olsun,” dedim. Teknik servise söyledim: “Word, Excel vs. yükleyin.” Müşteri çanta da istedi. İyice pazarlığa girmişti. Hiç sevmediğim satış şekliydi ama o gün bilgisayar satmadan kapanış yapmak istemiyordum. — Nereden bilebilirdim başımı belaya sokacağımı?
Satışı yaptım. İçimde bir huzur doğdu. Merkezi aradım, “Bir bilgisayar sattım,” dedim. Akşam 21:45 olmuştu. Serkan aradı: “Biz geldik, seni bekliyoruz.” “Mağazaya gelin,” dedim. “Yok,” dedi, “bu şekilde girmeyelim.” Demek ki ortam hazırdı.
Serkan, Altan ve Vedat arabadaydı. Boş koltuk benimkiydi. Telefonda konuşurken bile alkolün kokusu burnuma gelmişti. Altan bağırıyordu: “Parayı buldum oğlum!” Vedat: “Atlara fısıldayan adam bu sefer hakikaten koydu!” Serkan: “Hadi Apay, bin. Gidiyoruz.”
“Nereye Serkan?” dedim.
“Biraz demlenelim... sonra Aksaray’a.”
Devamı yarın: Aksaray gecesi başlıyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder