Bazı hikâyeler sessizlikten doğar, ve bir sandığın içinden hayata dokunur...
Yusuf, marangozluğa genç yaşında başlamıştı. Ahşaba şekil verdiği her gün, kendini işine biraz daha kaptırmıştı. Zamanla yaptığı eşyalar öyle güzelleşmişti ki çevresindekiler onun ellerini değil, ürünlerini konuşur olmuştu. Yusuf’un da hoşuna gidiyordu bu ilgi. Eşyalar konuşuyor, insanlar susuyordu.
Yıllar geçmişti. Atölyesi hâlâ duruyordu, ama artık sessizdi. Eşinden yıllar önce ayrılmıştı. Oğlu Halil, henüz 17’sindeyken evden çıkıp gitmişti. Yusuf çok çalışmıştı… ama kimseye zaman ayırmamıştı.
Bir gün babasından kalan eski evde temizlik yaparken, köhne bir sandık buldu. Sandığın içinde sararmış bir mektup vardı. El yazısı tanıdıktı: annesinin, yıllar önce yazdığı veda notu.
“Eşyalar kalır oğlum, insanlar gider. Ama sevgi, aradığında geri döner.”
Yusuf, mektubu okurken gözleri doldu. Sanki annesi, yıllar öncesinden onun bugünkü yalnızlığına sesleniyordu. O an fark etti ki; yaptığı sandalyeler, dolaplar ve masalar hiç onu dinlememişti. Ama insanlar... belki hâlâ kalbine dönebilirdi.
Marangoz tezgâhına oturdu o gece. İlk defa ahşap değil, bir mektup kaleme aldı. Halil’e, eşine ve yıllardır küs olduğu dostlarına...
“Kullandığım sandalyeler beni hiç dinlemedi… ama özür dilediğim insanlar gözyaşlarıyla cevap verdi.”
Eşyaları kullan, insanları değil.
İnsanları sev, eşyaları değil.
– Murat Apay

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder