Hayatı Yaşamak mı, Tüketmek mi?
Bir ömür… Ne kadar uzun görünse de, çoğu zaman nasıl geçtiğini bile anlamadan tükenir. İlber Ortaylı’nın Bir Ömür Nasıl Yaşanır? adlı kitabı, bu tükenişin farkına varmamız için yazılmış bir uyarı metni gibidir. Çünkü yaşamak, sadece nefes almak değildir. Yaşamak; anlamak, üretmek, iz bırakmaktır.
Zamanı öldürmek… Ne kadar da sık kullandığımız bir ifade. Oysa zaman, öldürülmesi gereken bir düşman değil; yaşanması gereken bir dosttur. Ortaylı, bu kitabında zamanla kurduğumuz ilişkiyi sorgular. Günümüz insanının en büyük yanılgısı, zamanı yönetmek yerine onu harcamaya çalışmasıdır. Ve bu harcama, çoğu zaman geri dönüşü olmayan bir kayıptır.
Seneca şöyle der: “Hayat kısa değil, biz onu kısaltıyoruz.” Bu söz, modern insanın zamanla kurduğu yüzeysel ilişkiyi çarpıcı biçimde özetler. Çünkü mesele zamanın azlığı değil; bizim onu nasıl kullandığımızdır. Zaman, doğru kullanıldığında bir sermayedir; yanlış kullanıldığında ise bir yük.
Ortaylı, gençlere sürekli olarak “okuyun, gezin, gözlemleyin” der. Çünkü zaman, sadece çalışmakla değil; kendini zenginleştirmekle anlam kazanır. Bir müzede geçirilen bir saat, bir sokakta yapılan gözlem, bir kitapta altı çizilen cümle… Tüm bunlar, yaşamın gerçek parçalarıdır. Yaşamak, sadece yaş almak değil; yaşadığını fark etmektir.
Belki de en büyük yanılgımız, hayatı hep ileriye ertelememizdir. “Sonra yaparım”, “bir gün giderim”, “vakit bulursam okurum”… Oysa hayat, ertelenmeyecek kadar kıymetlidir. Ve zaman, beklemeyecek kadar hızlıdır.
Zamanın Kıymeti – İsraf Edilen Ömürler Üzerine
Zaman, insanın sahip olduğu en adil ama en acımasız kaynaktır. Herkese eşit dağıtılır ama kimseye geri verilmez. İlber Ortaylı, Bir Ömür Nasıl Yaşanır? kitabında zamanın kıymetini bilmeyen bir insanın, aslında kendi hayatını da bilmeden yaşadığını söyler. Çünkü zaman, sadece geçip giden bir şey değil; insanın kendini inşa ettiği zemindir.
Bugün birçok insan zamanı “öldürmek” için uğraşıyor. Oysa zaman, öldürülmesi gereken bir düşman değil; yaşanması gereken bir dosttur. Saatler ekran başında geçiyor, günler ertelenmiş planlarla doluyor. Ve bir bakmışız, yıllar geçmiş ama biz yerimizde saymışız. Ortaylı’nın uyarısı nettir: “Zamanı israf eden, hayatını israf eder.”
Albert Camus şöyle der: “Zamanı boşa harcamak, yaşamı boşa harcamaktır.” Bu söz, modern çağın en büyük çelişkisini gözler önüne serer. Teknolojiyle hızlanan hayatlarımızda, zamanı yönetmek yerine onun içinde savruluyoruz. Oysa zaman, bilinçle yaşandığında derinleşir.
Ortaylı, gençlere yaz tatillerini sadece dinlenerek değil, şehirleri gezerek, müzeleri dolaşarak, insanları gözlemleyerek geçirmelerini önerir. Çünkü zaman, sadece dinlenmek için değil; kendini tanımak ve dünyayı anlamak için de vardır. Bir tren garında geçirilen bir saat, bir kitapçıda rastgele açılan bir sayfa, bir sokakta duyulan bir ezgi… Hepsi zamanın içindeki anlamlardır.
Zamanı kıymetli kılan şey, onun sınırlılığıdır. Sonsuz olsaydı, bu kadar değerli olmazdı. Belki de bu yüzden insan, zamanı fark ettiğinde hayatı da fark eder. Ve hayat, ancak fark edilerek yaşandığında gerçek olur.
Okumak, Gezmek, Gözlemlemek – Gerçek Öğrenmenin İzleri
Öğrenmek, sadece okul sıralarında oturmakla sınırlı bir eylem değildir. İlber Ortaylı’ya göre gerçek öğrenme; kitaplarla, şehirlerle, insanlarla ve hayatla kurulan çok boyutlu bir ilişkidir. Bir Ömür Nasıl Yaşanır? kitabında bu düşünceyi her satırda hissedersin. Çünkü bilgi, sadece akılda değil; ruhta da yer etmelidir.
Ortaylı, gençlere sürekli olarak “okuyun” der ama bu sadece akademik başarı için değildir. Okumak, insanın düşünce ufkunu genişletir, dünyayı anlamlandırmasını sağlar. Ama onun için okumak tek başına yeterli değildir. Kitaplardan öğrenilen bilgi, sokakta, müzede, bir kahvehanede gözlem yaparak pekiştirilmelidir. Çünkü bilgi, yaşamın içinde anlam kazanır.
Goethe şöyle der: “İnsan yalnızca okuduklarıyla değil; gördükleriyle, duyduklarıyla ve hissettikleriyle de gelişir.” Bu söz, Ortaylı’nın kültür ve öğrenme anlayışını çok iyi özetler. Çünkü gelişmek, sadece bilgi biriktirmek değil; o bilgiyi hayatla harmanlayabilmektir.
Kitapta geçen bir anekdot dikkat çekicidir: Ortaylı, öğrencilik yıllarında sadece ders çalışmakla yetinmeyip, İstanbul’un sokaklarını adım adım gezdiğini, tarihi yapıları incelediğini, müzelerde saatler geçirdiğini anlatır. Bu deneyimler, onun tarihçiliğini sadece akademik değil; aynı zamanda kültürel bir derinliğe taşımıştır.
Bugün birçok genç, bilgiye ulaşmak için sadece interneti kullanıyor. Oysa Ortaylı’ya göre gerçek öğrenme, bir kitabın sayfalarını çevirmekle, bir şehrin sokaklarında kaybolmakla, bir insanın gözlerinin içine bakmakla başlar. Öğrenmek, sadece zihinsel değil; duygusal bir eylemdir.
Meslek Seçimi ve Hayatın Rotası – Ne İş Yapmalı?
Bir insanın hayatını şekillendiren en önemli kararlardan biri, hangi işi yapacağıdır. İlber Ortaylı, Bir Ömür Nasıl Yaşanır? kitabında meslek seçimini sadece ekonomik bir tercih olarak değil, bir yaşam biçimi olarak ele alır. Çünkü insan, yaptığı işle var olur. Ve o iş, zamanla insanın kimliğine dönüşür.
Ortaylı, gençlere “ne iş yaparsan yap, o işin en iyisi ol” derken aslında başarıdan değil, derinlikten söz eder. Sevmeden yapılan bir iş, insanı yavaş yavaş içten içe tüketir. Oysa tutkuyla yapılan bir meslek, sadece geçim kaynağı değil; bir anlam kaynağına dönüşür. “İnsan sevmediği bir işi yaparak hayatını değil, sadece zamanını tüketir.”
Nietzsche şöyle der: “Hayatın amacı bir iş bulmak değil; bir anlam bulmaktır.” Bu söz, meslek seçiminin sadece dışsal değil, içsel bir yolculuk olduğunu hatırlatır. Çünkü insan, yaptığı işle dünyaya bir şey söyler. Ve o söz, ya içten gelir ya da hiç söylenmemiş gibi kalır.
Kitapta geçen bir anekdot dikkat çekicidir: Ortaylı, tarihçi olmaya karar verdiğinde çevresinden “Bu işte para yok” uyarılarını duyar. Ama o, tutkusu olan alanda derinleşmeyi seçer. Bugün geldiği nokta, sadece akademik başarı değil; tutkuyla yapılan bir işin insanı nasıl dönüştürebileceğinin kanıtıdır.
Meslek, sadece bir etiket değil; bir duruştur. İnsan, yaptığı işle dünyaya nasıl baktığını, neye değer verdiğini ve kim olmak istediğini gösterir. Bu yüzden meslek seçimi, sadece bir kariyer planı değil; bir kimlik inşasıdır.
Kültürle Yaşamak – İnsan Kendini Nasıl Zenginleştirir?
Kültür, sadece bilgi birikimi değil; bir yaşam biçimidir. İlber Ortaylı, Bir Ömür Nasıl Yaşanır? kitabında kültürle yaşamanın insanı nasıl dönüştürdüğünü anlatırken, bunu bir ayrıcalık değil, bir sorumluluk olarak görür. Çünkü kültür, insanın kendine kattığı en derin anlamdır.
Ortaylı’ya göre kültürlü olmak, sadece kitap okumakla sınırlı değildir. Tiyatroya gitmek, klasik müzik dinlemek, bir şehrin tarihini bilmek, bir sanat eserine bakarken hissedebilmek… Tüm bunlar, insanın ruhunu besleyen unsurlardır. Kültür, insanın içini genişletir; hayata bakışını derinleştirir.
Goethe şöyle der: “İnsan yalnızca okuduklarıyla değil; gördükleriyle, duyduklarıyla ve hissettikleriyle de gelişir.” Bu söz, kültürün sadece zihinsel değil; duygusal ve estetik bir gelişim olduğunu hatırlatır. Çünkü kültür, insanın sadece ne bildiğini değil, nasıl hissettiğini de şekillendirir.
Kitapta geçen bir anekdotta Ortaylı, gençlerin sadece ders çalışmakla yetinmemesi gerektiğini, bir sanat galerisine giderek, bir klasik müzik konserine katılarak, bir tarihi yapının taşlarına dokunarak da gelişebileceğini söyler. Çünkü bilgi, ancak estetikle birleştiğinde insanı zenginleştirir.
Bugün birçok insan kültürü, sadece akademik başarıyla karıştırıyor. Oysa Ortaylı’ya göre kültür, bir tavırdır. Nasıl konuştuğun, nasıl baktığın, neye değer verdiğinle ilgilidir. Kültürlü insan, sadece bilen değil; hissedendir. Ve bu duyarlılık, insanı sıradanlıktan çıkarır.
İlber Ortaylı’nın Hayat Felsefesi – Disiplin, Merak ve Duruş
Bazı insanlar bilgiyle büyür, bazıları ise bilgiyi büyütür. İlber Ortaylı, ikincisine örnek bir isimdir. Onun hayat felsefesi; disiplinle şekillenen bir merak, merakla beslenen bir üretkenlik ve tüm bunların arkasında dimdik duran bir karakterdir. Bir Ömür Nasıl Yaşanır? kitabı, bu felsefenin satırlara dökülmüş hâlidir.
Ortaylı, disiplini bir zorunluluk değil, bir özgürlük biçimi olarak görür. Ona göre insan, kendini disipline ettiğinde zamanını yönetebilir, üretkenliğini artırabilir ve zihnini berrak tutabilir. Disiplin, onun hayatında bir sınır değil; bir yön pusulasıdır.
Marcus Aurelius şöyle der: “Kendine hâkim olamayan biri, hiçbir şeye hâkim olamaz.” Bu söz, Ortaylı’nın yaşam tarzını anlamak için bir anahtar gibidir. Çünkü onun için bilgi kadar önemli olan şey, o bilgiyi taşıyacak sağlam bir karakterdir.
Merak, Ortaylı’nın zihinsel enerjisinin kaynağıdır. Yeni diller öğrenmek, farklı kültürleri tanımak, tarihin bilinmeyen köşelerine ışık tutmak… Tüm bunlar, onun yaşam boyu süren öğrenme arzusunun parçalarıdır. Merak, onun için sadece bir ilgi değil; bir yaşam biçimidir.
Ve duruş… Belki de Ortaylı’yı en çok tanımlayan kelime budur. Popüler olanın peşinden gitmeyen, düşüncelerini eğip bükmeden söyleyen, bilgiye ve emeğe saygı duyan bir duruş. Bu duruş, onun sadece bir akademisyen değil; bir fikir insanı olarak da saygı görmesini sağlar.
Kendi Yolum – Bu Kitap Bende Ne Uyandırdı?
Bazı kitaplar vardır, okursun ve kapattığında unutursun. Ama bazıları vardır ki, seni sana anlatır. Bir Ömür Nasıl Yaşanır? benim için tam da böyle bir kitaptı. Her satırında kendimden bir iz buldum. Her cümlesinde, zamanla kurduğum ilişkiyi, bilgiye duyduğum açlığı, hayatla aramdaki mesafeyi yeniden düşündüm.
İlber Ortaylı’nın sözleri, bana sadece bilgi vermedi; beni durdurdu, düşündürdü. “Gerçekten yaşıyor muyum?” sorusu, zihnimde yankılandı. Çünkü bazen insan, hayatın içinde öyle bir hızla savruluyor ki, yaşadığını sanıyor ama aslında sadece geçip gidiyor.
Ben de zaman zaman kendimi sadece çalışan, üreten ama durup düşünmeyen biri olarak buldum. Oysa bu kitap bana hatırlattı: Yaşamak, sadece ilerlemek değil; bazen durmak, bakmak, anlamaktır. Bir müzede sessizce yürümek, bir kitabın sayfasında kaybolmak, bir şehrin taşlarına dokunmak… Tüm bunlar, hayatı yaşanır kılan detaylar.
“İnsan, kendini ihmal ederek başkalarına yetişemez.” Bu cümle, kitabın bende bıraktığı en derin izlerden biri oldu. Çünkü kendini unutan bir insan, zamanla her şeyi unutmaya başlar. Bu yüzden artık daha çok okuyorum, daha çok gözlemliyorum, daha çok hissediyorum.
Bu kitap bana bir yön çizmedi. Ama kendi yönümü bulmam için bir pusula sundu. Ve belki de en kıymetlisi buydu.
Sonuç – Bilgelikle Yaşamak Mümkün mü?
Hayat, çoğu zaman cevabını bilmediğimiz sorularla dolu. Ne zaman durmalı, ne zaman devam etmeli? Ne için çabalamalı, neyi geride bırakmalı? İlber Ortaylı’nın Bir Ömür Nasıl Yaşanır? kitabı, bu sorulara kesin yanıtlar sunmuyor. Ama düşünmeye, sorgulamaya ve kendi yolunu aramaya cesaret veriyor.
Bilgelik, çok şey bilmek değil; neyin gerçekten önemli olduğunu fark edebilmektir. Zamanı boşa harcamamak, kültürle beslenmek, tutkuyla çalışmak, merakla yaşamak… Tüm bunlar, bilgelikle yaşamanın parçaları olabilir. Ama belki de en önemlisi: Kendine sadık kalmak.
Bu kitap, bir ömrü nasıl yaşamalı sorusuna tek bir cevap vermiyor. Ama her okuyucunun kendi cevabını bulması için bir pencere aralıyor. Ve bazen bir pencere, bir kapıdan daha fazlasını açabilir.
“Gerçek yaşam, insanın kendine karşı dürüst olmaya cesaret ettiği andan başlar.”
Murat Apay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder